Yaşam maliyetleri, günümüzde dünya genelinde milyonlarca insanın hayatını doğrudan etkileyen en önemli ekonomik faktörlerden biri haline geldi. Gelir seviyelerinin sabit kalmasına rağmen enflasyon ve temel giderlerin artışı, insanların geçinme koşullarını zorlaştırıyor.
WIN International tarafından 39 ülkede 33.866 kişiyle yapılan küresel bir araştırma, bu gerçeği rakamlarla ortaya koyuyor. Türkiye ayağını BAREM’in yürüttüğü çalışmaya göre, ülke genelinde insanların yalnızca %21’i kendini mali olarak “rahat” hissediyor. Buna karşılık, %56’lık bir kesim her ay sonunu getirmekte zorlandığını ifade ediyor.
Araştırma sonuçları sadece bireylerin kişisel mali durumlarını değil, aynı zamanda ülkeler arası ekonomik farkları da ortaya koyuyor. İsveç gibi gelişmiş ülkelerde halkın çoğu rahat bir yaşam sürdüğünü ifade ederken, Türkiye, Arjantin ve Şili gibi ülkelerde geçim zorlukları öne çıkıyor.
Türkiye’de Yaşam Maliyetleri Krizi Derinleşiyor
Türkiye’de yaşam maliyetleri, her sosyoekonomik grubu etkileyen bir sorun haline geldi. Araştırma sonuçlarına göre katılımcıların yarıdan fazlası (%56), ay sonunu getirmekte ciddi zorluk yaşadığını belirtiyor. Bu oran, aynı araştırmaya katılan İsveç’te “rahat yaşıyorum” diyenlerin oranıyla birebir örtüşüyor, ancak zıt anlamda.
Orta ve düşük gelirli haneler, artan kira, gıda ve ulaşım fiyatları nedeniyle bütçelerini kısıtlamak zorunda kalıyor. Araştırmada Türkiye’de yalnızca %21’lik bir kesimin mali açıdan konforlu bir yaşam sürdüğünü söylemesi, toplumsal düzeyde ciddi bir ekonomik baskıyı gözler önüne seriyor.
Bölgesel farklara bakıldığında Avrupa ve Asya-Pasifik bölgelerinde daha yüksek rahatlık oranları görülürken, Orta Doğu, Afrika ve Güney Amerika gibi bölgelerde yaşam maliyetleri çok daha büyük bir yük olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm Dünyada Harcamalar Azalıyor
Yükselen yaşam maliyetleri, yalnızca Türkiye’yi değil, tüm dünyayı etkiliyor. Araştırma, dünya genelinde insanların gelirleri azalmadan bile harcamalarını kısmaya başladığını ortaya koyuyor. Küresel ortalamaya göre, her 10 kişiden 4’ü (%42) son bir ayda harcamalarını kıstığını, %30’u ise önümüzdeki aylarda daha az harcama yapmayı planladığını söylüyor.
En fazla harcama kısıtlaması yapan ülkelerin başında Arjantin (%62), Yunanistan (%61) ve İrlanda (%60) geliyor. Türkiye’de ise bu oran %68. Katılımcıların %34’ü geçmişte harcama kıstığını, bir başka %34’ü de önümüzdeki aylarda kısıtlamaya devam edeceğini belirtiyor. Bu durum, Türkiye’deki ekonomik kırılganlığın ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor.
Nijerya, Hong Kong ve Finlandiya gibi bazı ülkelerde ise insanların daha az harcama yapma niyetinin düşük olduğu gözlemleniyor. Bu ülkelerde ekonomik istikrarın görece daha yüksek olması, tüketici davranışlarını da doğrudan etkiliyor.
Tüketici Davranışları Fiyat Kaygısıyla Şekilleniyor
Araştırma verileri, tüketicilerin alışveriş kararlarında artık daha fazla hesap yaptığını ortaya koyuyor. Yaşam maliyetleri nedeniyle insanların temel ihtiyaçlarını karşılarken bile fiyat karşılaştırması yaptıkları, kampanya ve indirimleri yakından takip ettikleri görülüyor.
Tüketici önceliklerinde “uygun fiyat” ilk sırada yer alırken, markaların sunduğu değerler, sürdürülebilirlik gibi etkenler ikinci planda kalıyor. Bu da markaların pazarlama stratejilerini revize etmelerini ve tüketiciye “ekonomik fayda” vurgusu yapmalarını zorunlu kılıyor.
Araştırmaya göre Türkiye’deki tüketicilerin %76’sı, alışveriş öncesi daha dikkatli plan yaptıklarını ve daha fazla ürün karşılaştırması yaptıklarını belirtiyor. Aynı şekilde %58’lik bir kesim, yalnızca indirimde olan ürünleri satın aldığını ifade ediyor. Bu davranışlar, Türkiye’de yaşam maliyetleri kaynaklı finansal kaygının ne kadar yoğun yaşandığını doğruluyor.
Sosyal Destek ve Kamu Politikaları Beklentisi Artıyor
Ekonomik baskılar arttıkça halkın devletten beklentisi de artıyor. Türkiye’deki katılımcıların büyük bir çoğunluğu, fiyat denetimlerinin sıkılaştırılmasını, temel gıda ve hizmetlerde sübvansiyon uygulanmasını talep ediyor. Vergi indirimi, enerji desteği gibi uygulamaların daha yaygın hale gelmesi gerektiği görüşü öne çıkıyor.
Ayrıca, sosyal yardımların artırılması ve asgari ücretin düzenli olarak enflasyona göre güncellenmesi de temel beklentiler arasında yer alıyor. Tüm bu talepler, devletin ekonomik dengeyi sağlamada daha aktif bir rol üstlenmesini zorunlu kılıyor.
Yaşam maliyetleri artmaya devam ederken hem bireylerin hem de kurumların daha bilinçli ve planlı adımlar atması büyük önem taşıyor. Harcama alışkanlıklarını gözden geçirmek, tasarrufa yönelmek ve ekonomik gelişmeleri yakından takip etmek bu süreçte bireysel düzeyde yapılabilecek en etkili stratejiler arasında yer alıyor. Aynı zamanda, kamu ve özel sektör iş birliğiyle geliştirilecek sürdürülebilir çözümler, toplumun yaşam kalitesini koruyarak ekonomik dengenin yeniden sağlanmasına katkıda bulunabilir. Her geçen gün daha çok insanın etkilendiği bu küresel ekonomik dalgada, dayanışma ve uzun vadeli planlama her zamankinden daha değerli.
Benzer içeriklere buradan ulaşabilirsiniz.