Son dönemde Kariyer.net tarafından, Marmara Bölgesi’nde çalışan bin 500’den fazla katılımcıyla gerçekleştirilen kapsamlı bir araştırma, bölgedeki çalışanların deprem riski karşısındaki duygu durumunu ve iş hayatına etkilerini ortaya koydu. Araştırma, Marmara Bölgesi’ndeki çalışanların %80’inin deprem nedeniyle endişe duyduğunu, %35’inin ise deprem riski sebebiyle taşınmayı düşündüğünü gözler önüne seriyor. Bu yüksek oranlar, iş dünyasında deprem riskinin sadece bireysel değil kurumsal bir mesele haline geldiğini gösteriyor.
Kariyer.net’in öncülüğünde yapılan bu araştırma, afetlere hazırlık konusundaki eksiklikleri ve çalışanların beklentilerini net biçimde ortaya koyuyor. Çalışma, işverenlerin bu risk karşısında nasıl aksiyon alması gerektiğine dair önemli ipuçları sunarken, çalışanların iş ortamında kendilerini güvende hissetmelerinin şirket bağlılığı ve verimlilik üzerindeki etkisini de vurguluyor. Deprem riskinin yarattığı bu belirsizlik ortamında, iş dünyasında yeni çalışma modellerine geçiş kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak öne çıkıyor.
Araştırma verileri ışığında, deprem riskinin çalışanlar ve işverenler üzerindeki etkilerini üç ana başlık altında incelemek, güncel durumu anlamak ve çözüm yolları geliştirmek için önem taşıyor.
Çalışanlarda Deprem Riski Kaygısı ve Etkileri
Araştırmanın en dikkat çekici sonuçlarından biri, çalışanların büyük çoğunluğunun deprem konusunda ciddi endişe taşımasıdır. Katılımcıların %80’i mevcut risk ortamında kendilerini güvende hissetmediklerini belirtiyor. Bu yüksek oranın iş yerindeki psikolojik durumu olumsuz etkilediği, motivasyon ve performans üzerinde doğrudan yansımaları olduğu söylenebilir. Aynı zamanda, çalışanların %70’ten fazlası, pandemi ile birlikte artan hibrit çalışma taleplerinin, deprem riski nedeniyle daha da önem kazandığını ifade ediyor.
Çalışanlar artık sadece maaş ve iş güvenliği değil, aynı zamanda iş yerinin fiziksel güvenliği ve kriz anındaki destek olanaklarını da önemsiyor. Araştırmada, çalışanların %35’i riskli bölgelerde yaşamaya devam etmek istemediklerini ve deprem riski nedeniyle taşınmayı düşündüklerini belirtmesi, işverenlerin bu konuda somut adımlar atmasının gerekliliğini ortaya koyuyor. Deprem riskiyle ilgili beklentiler, çalışan memnuniyetinin ve bağlılığının artırılması için mutlaka dikkate alınmalıdır.
İşverenlerin Deprem Riski Karşısında Sorumlulukları
Araştırma, çalışanların sadece bireysel endişelerini değil, aynı zamanda işverenlerin sorumluluklarına dair beklentilerini de gözler önüne seriyor. Çalışanların yalnızca %38’i iş yerlerinin depreme dayanıklı olduğuna inanırken, %40’ı bu konuda bir fikre sahip değil. Bu belirsizlik, işverenlerin çalışanlarına daha fazla şeffaflık sunması gerektiğini gösteriyor.
İşverenlerin deprem dayanıklılığına yatırım yapması, acil durum planları hazırlaması ve düzenli tatbikatlar yapması şart. Ayrıca, araştırmada ortaya çıkan yüksek endişe düzeyinin azaltılması için psikolojik destek ve iletişim stratejilerinin geliştirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Uzaktan ve hibrit çalışma modellerinin benimsenmesi ise sadece çalışanların güvenliğini sağlamakla kalmayıp, iş sürekliliğinin korunmasına da katkıda bulunuyor. Araştırma bulguları, işverenlerin deprem riskine karşı daha bütüncül ve çalışan odaklı stratejiler geliştirmesi gerektiğini net şekilde ortaya koyuyor.
İş Yerlerinin Depreme Hazırlığı ve Güvenlik Algısı
Kariyer.net’in gerçekleştirdiği araştırma, çalışanların iş yerlerinin depreme dayanıklılığı konusundaki belirsizliklerinin ne kadar yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Katılımcıların yalnızca %38’i çalıştıkları binaların depreme dayanıklı olduğuna inanırken, %40’ı ise bu konuda herhangi bir fikre sahip olmadığını belirtiyor. Bu durum, iş yerlerinde deprem güvenliği konusunda ciddi bir iletişim ve bilinç eksikliği olduğunu gösteriyor. Çalışanların büyük çoğunluğunun güvenlik konusunda şüphe duyması, iş yerlerindeki motivasyon ve verimliliği doğrudan etkileyebilir.
Birçok kurumun deprem gibi doğal afetlere karşı yeterli önlemi almadığı veya bu konuda şeffaf davranmadığı algısı, çalışanların iş yerlerine olan bağlılığını zayıflatıyor. Bu da hem çalışan memnuniyetini hem de genel iş performansını olumsuz etkileyen bir faktör olarak öne çıkıyor. Deprem riskinin yüksek olduğu bölgelerde faaliyet gösteren şirketlerin, bu konuda somut adımlar atması, sadece yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda stratejik bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Araştırmanın gösterdiği üzere, işverenlerin çalışanlarına deprem güvenliği hakkında açık ve düzenli bilgi vermesi, eğitimler düzenlemesi ve yapıların dayanıklılığını belgeleyen raporlar paylaşması, çalışanların kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlar. Bu da iş yerinde huzuru artırarak çalışanların stresini azaltır ve performanslarını yükseltir. Depreme hazırlıklı iş yerleri, kriz anlarında iş sürekliliğini sağlayarak hem çalışanların hem de şirketin zarar görmesini engeller.
Öte yandan, iş yerinde deprem güvenliği ile ilgili bilinçlendirme ve hazırlık faaliyetleri, çalışanların afet anında nasıl hareket edeceklerine dair net bir yol haritası sunar. Bu da panik ve kaosun önüne geçer, çalışanlar arasında dayanışmayı artırır. Kurumların, afet yönetimi planlarını sadece bir formalite olarak değil, yaşamsal bir sorumluluk olarak görmeleri gerekir. Deprem riskinin yüksek olduğu ülkelerde, iş yerlerinin bu tür önlemleri etkin şekilde hayata geçirmesi, hem çalışan sağlığı hem de kurumsal sürdürülebilirlik açısından kritik bir önem taşır.
Sonuç olarak, araştırmanın da işaret ettiği gibi, iş yerlerinin depreme karşı hazırlıklı olması, sadece fiziksel dayanıklılıkla sınırlı kalmamalı; bu hazırlık, çalışanlara yönelik güven verici iletişim ve destek mekanizmalarını da içermelidir. Böylece hem deprem riski kaynaklı kaygılar azaltılabilir hem de iş yerinde genel bir güven ortamı yaratılabilir.
Benzer içeriklere buradan ulaşabilirsiniz.